top of page
MİLLİ MÜCADELE'NİN VAKUR KAHRAMANI MEHMED VEHBİ BOLAK BALIKESİR KONGERELERİ KUVA-Yİ MİLLİYE  TBMM MİLLETVEKİLİ BAKAN

MEHMED VEHBİ BOLAK'IN ANILARI

6 SUBAT 1923 GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK MEHMED VEHBİ BOLAK BALIKESİR KONGRELERİ KUVA-Yİ MİLLİYE TBMM VEKİL BAKAN

Kuva-yi Milliye Hareketi Nasıl Doğdu? Nasıl Büyüdü ve Kuva-yi Milliyyeciler Nasıl Çalıştı?

Sevgili Hemşehrilerime;

 

En son safhasından otuz sene geçtikten sonra Milli Hareket hakkında çeşitli görüş ve yazışlar oldu. Her ferd kendi zekası, duygusu, mesleği ve kanaatine göre incelemeler yaptı, yapmaktadır, yazmaktadır. Ben hiçbir ferdin ne yazdıklarına, ne de şahıslarına bakmıyarak, reyimin takdiriyle birinci gününden sonuncu gününe kadar içinde yuvarlanmış ve sevk-ı kaderle başında bulunmuş olduğum Kuva-yi Milliye’nin beşiği bulunan Balıkesir’deki Milli Hareket’in nasıl olduğunu kısaca ve bu meyanda alınan kararların suretlerini ve bunların saiklerini hatırımda kaldığı kadar anlatacağım. İleride tarih yazanlara vesika olsun. Bugün ancal ellibeş-altmış yaşında olanlar hatırlayabilirler ki, Birinci Cihan Harbi’nde:

 

  • İdari Bozukluk

  • Suistimal

  • Vasıtasızlık (Yol, şimendifer,vapur, harp aletleri)

 

Neticesinde ittifak devletleri (Türkiye, Almanya, Avusturya, Bulgarya) dört sene uğraştıktan sonra itilaf devletlerine (başta İngiltere, Fransa İtalya olmak üzere 60’dan fazla devlet) mağlup olmuş vE hepsi ayrı ayrı birer mütareke imzalamıştı. Bizim hükümetimiz de Mondoros’ta mütareke-name imzaladı.

 

Avrupalıların Türklere karşı verdikleri söze, geçmişte ne derece riayetkar oldukları tarihimizin tetkikinden de anlaşılacağı vechile, Türk saltanatı’nın ve İslam Hilafeti’nin o gün için düşmanları fırsatı ganimet bilerek Türk yurdunu parçalamaya yeltendiler. Daha harp sırasında İstanbul’u Rus çarına ve İzmir’i İtalyan kralına hediye etmişlerdi. Harbi müteakip bozulan ordumuz ve İtilaf ve Hürriyet Fırkası’nın beceriksiz hükümetlerine karşı hakimane bir vaziyet alan itilaf devletlerinin gayr-i medeni hareketleri karşısında memleket,vatansever evladı ıztıraba düşmüştü. Bu gidişi iyi görmeyen Aydın Vilayeti Valisi ve Ordu Kumandanı rahmetli Nureddin Paşa, o zamanlar Aydın Vilayeti sancakları, Menteşe (Muğla), Denizli, Aydın, Saruhan (Manisa), sancak merkezleriyle kazalarından ve Karesi (Balıkesir) müstakil sancağı merkezi ile kazalardan belediye reisleri, müftüler, eşraftan iki kişiden mürekkep dörder kişilik bir heyeti İzmir’e davet etmişti. Balıkesir’den rahmetli Hacı Ahmed Efendi, Kodanaz Belediye Reisi rahmetli Keçeci Hafız Mehmed Efendi, rahmetli mütekaid miralay Rıza Bey, elyevm berhayat Hasan Basri Çantay’dan mürekkep bir heyet bu kongreye iştirak etmişti.

                      

Ben o sırada Çatalca müstakil mutasarraflığında bulunduğumdan kazalarımızın heyet-i azası isimlerini bilemiyorum. Merhum Nureddin Paşa bu kongre azasına vaziyetin iyi gitmediğini, İzmir’in Yunanlılara işgal ettirilmesi muhtemel olacağını, mütareke mucibinde depolara toplanmakta olan silahlardan gizlice teşkilatı yapıp hazır bulunmasını teklif eder.

 

Bunu haber alan ve kurtuluşta merhum Paşa’nın İzmir’e girdiği sırada linç edilen metropolit Hristostomos itilaf devletlerine jurnal eder. Babiali üzerinde tazyik yapılarak Nureddin paşa hem valilikten, hem de kumandanlıktan azledilir. Vilayete Kambur İzzet vali, orduya aciz Nadir Paşa kumandan tayin olunur.

 

Zemini hazırlayan itilaf devletleri o sırada İtalya’nın dahili şurişinden ve mütarekenamenin elastiki kelimelerinden istifade ile İzmir’in işgalini kararlaştırarak Babiali’den muvafakat alırlar. Yunanlıların 15 Mayıs 1919 günü İzmir’e asker çıkarma şekli ve sureti ve yapılan zulümlerini, tarih yapanlara bırakarak biz Balıkesir’e dönelim:

 

16 Mayıs 1335/1919 sabahleyin “Redd-i İlhak Heyeti” imzasıyla Balıkesir Belediyesi’ne gelen bir telgrafta:

 

“Vatanseverlerin vatan ordusuna iltihakı, müttefikler, büyük devletlere protestolar yapılması” yazılıyordu. O sıra Balıkesir’de mütareke ahkamını tatbikata nezaret eden İngiliz memur ve askerleri, şimendifer hattı boyunda ve istasyonda Fransız mümessil ve askerleri vardı.

 

Belediye’de toplanan belediye azası ve memleket eşrafı meydanda miting yapmaya taraftar olmadılar. “Şayet kasabamızda bulunan Rum ve Ermeniler itilaf devletlerine hayatlarının tehlikede olduğu bahanesini ileri sürerek büsbütün işgale sebebiyet verilmesi” ihtimalini hatırlattılar. Kapalı bir yerde toplanmaya karar verildi. Memleketin bütün ilerigelenlerine, itilafçı, ittihatçı, müstakil demiyerek haber gönderildi. Şimdi Belediye Nikah Salonu olan o zamanki Okuma Yurdu’nda toplanıldı. Bu içtimaa Rum ve Ermeni cemaatleri ruhani resileri ve ilerigelenleri davet edilmişti. Ta ki bu harekatın kendi aleyhlerinde olmayıp vatandaş unvanı taşıyan her ferdi içine aldığını göstermek ve şikayetleri önlemekti. Toplantının başına beni münasip gördüler. Uzun münakaşalar, heyecanlı hitabeler oluyordu. Salon dolmuştu. Kapıda dikilmekte olan Lebleci Raşid Efendi yarı keyif bir vaziyette protesto hatiplerine bağırarak “bu iş protsto olmaz, bunun cevabının namlının ucunda” diye bağırdı. Ve en doğru sözü söyledi.

 

Çünkü Avrupa siyasilerinin hakka, adalete değil ancak kuvvete taptıkları bütün tarihimiz boyunca görülmüş, hele Balkan Harbi’nde Türklere yapılan canavarca zulümler lakaydane seyredilmiş, çiğnenen çoluk çocuğun arşa varan feryadına kulak tıkanmış, harp başlamadan bizim galebemiz ümidiyle statükonun mahfuz olduğunu ilan eden itilaf devlet adamları mağlubiyetimiz üzerine galiplerin galibiyetlerini ittisaf hakları bulunduğunu ilan etmişlerdi. Bu acı hakikat milletin en vazi ferdine kadar anlaşılmış olduğundan Raşid de bu hakikatı feryad etmişti. Nitekim öyle oldu.

 

O gün işgal vaziyeti ve hükümetin tutacağı yol karanlık olduğundan evvelemirde protestoyu yapmak ve lazım gelen tedbirleri almak üzere yedisi müslim, dördü gayr-i müslim olmak üzere aşağıdaki zatlarintihap edilmişti.

 

  • Müftü Abdullah Efendi (Nennici)

  • Belediye Reisi Keçeci Hafız Mehmed Efendi

  • Mehmed Vehbi (Bolak)

  • Hulusi Zarbalı Bey

  • Maarif Müdürü Sabri Bey

  • Hoca Abdülgafur Efendi (Iştın)

  • Ahmed Vehbi (Çıkrıkçıoğlu)

  • Rum papası Kostantin

  • Ermeni papası Deragont

  • Osmanlı Bankası Müdürü Papadaki

  • Avukat Peron

 

Bu heyetten yalnız müslim kısmı yedi kişi belediyede toplandı. Bu arada Papadaki Efendi geldi. ” Bu mesele bir Türklük- Yunanlık davası olduğundan Hıristiyanların imza koyması muvafık-ı maslahat değildir.” Ben de kendisine “bir Rum gözüyle doğru olmıyacağını, ancak bizim hareketimizin kendilerine karşı değil, Yunan Hükümetine karşı kabul edilmesini” söyledim.

 

Protestonun Sureti:

 

Makam-ı Sadaret-i Uzma’ya, İngiliz, Amerikan, Fransa, İtalya Mümessil-i Siyasilerine

 

İzmir şehrinin kendisiyle muharip olmadığımız Yunan askerleri tarafından işgal edildiği haberi üzerine bütün halkı derin bir teessür ve hüzün kapladı. Ahali bunun neticesi olarak toplanan anasır ve tebaa-i muhtelife hak ve adaletin hakiki manasından bütün alem-i insaniyeti hissedar etmek isteyen düvel-i muazzama ve aliyyeden, yüzde seksen Türk müslüman  olan ve anasır-ı muhtelife ile bu ana kadar kardeş gibi geçinen İzmir havalisinin Yunan hükümetince işgali değil; hukuki, tarihi, ırki metbu-ı alisi olan Osmanlı Hükümeti tabiyyetinde ibkasını niyaz ve saye-i medeniyetle terakki ve tealisi bilcümle cihana pişuva olan alicenap ve müterakki milel-i aliyyeden niyaz ve intizar eyleriz.

 

Aksi hal, milyonlarca nüfusun gayr-i medeni bir surette izmihlal ve hicret ve sefaletini mucip olacaktır. Bu maruzatımızın sıhhatı ale’l-umum hakşinas ve hukuk-i beşer müdafii bulunan düvel ve milel-i muazzamanın nazarında taayyün ve ekseriyeti tetkik etmek üzere bir heyetin izamını istirham ve tebşirat-ı asilanelerine intizar eyleriz.

Mehmed Emin                                        Mehmed Vehbi

Abdülgafur                                             Ahmed Vehbi

Abdullah                                                 Hulusi

                                                               Sabri

 

Bu telgraf 16 Mayıs 1919 tarihinde akşam Dersaadet’e (İstanbul’a) çekilmiştir. Siyasette mürüvvet ve merhamet, hele galiplerin o günkü halet-i ruhiyelerinde yumuşaklık beklemek hamakat olacağından, ne gibi bir yol tutulacağı görüşülmek üzere Hulusi Bey’in evinde toplanmayı düşündük. Fakat ilk toplantıdan pirelenen gayr-i müslimler, bizim harekatımızı tarassut ettikleri gibi, hükümetin ne vaziyet alacağı malum değildi. Esasen bizi düşündüren, bir tarafı Adalar Denizi, bir tarafı Marmara, bir tarafı İzmir, diğer tarafı dağlar ve Bursa ile çevrili vilayetin ufak bir sebeple itilaf devletleri tarafından işgali ihtimali idi. Buna vesile vermemek ve teşekkül edip kuvvetleninceye kadar işi gizli idare etmek istiyorduk. Bunun için bu yedi kişi herbiri ayrı sokaktan, fasıla ile akşamdan sonra Hulusi Bey’in evinde toplandık.

 

Orada uzun boylu görüştük. İşgal hakkında İzmir’den gelen haberler birbirini tutmuyor, “işgal kuvvetlerinin halka bir şey yapmadığı, yalnız ittihatçı ve zabit gibi kimseleri takip ettiği” yolunda, harpten bezmiş olan halka proganda zehiri olarak şırınga ediliyordu. Halbuki düşmanın hedefi Türk milletinin cangahı idi. Bütün dedikoduları bırakarak yerinde tetkikat ve tahkikat yapmak, vaziyeti olduğu gibi anlamak üzere Hulusi bey’in mümkün olursa İzmir’e kadar gitmesi, gidemezse gidebildiği yerlerde müdafaanın, halkın, hükümetin vaziyetini görüp gelmesi kararlaştırıldı. Manisa Redd-i İlhak Heyeti’ne şu tezkere yazıldı.

 

Manisa İlhakı Red Heyeti’ne,

Belediye Riyaset-i Valasına,

 

Sevgili İzmir hakkında sahih ve kati malumat ile bu hususdaki hidamat-ı vataniyyeye dair tahriri ve şifahi talimat almak üzere heyetimiz azasından ve eşraf-ı memleketten Zarbalı-zade Hulusi Bey oraya hareketmiş olduğundan kendisine muavenet ve müzaheret buyurulmasını rica ederiz.

 

                                                                      17 Mayıs 1335

                                                  İlhakı Red, Heyet-i Milliyesi namına Belediye Reisi

 

Hulusi Bey ertesi gün doğruca İzmir’e gitmek üzere trenle hareket etti, ertesi günü avdet etti. 18-19 Mayıs gecesi yine evvelki şekilde Keçeci Hafız Efendi’nin evinde toplandık. Hulusi By’den alınan malumata göre, İzmir’e girmek mümkün olmadığı, Menemen İstasyonu’ndan geri döndüğü anlaşıldı. Manisa’ya gelince o zaman orada adliye müddeiumumisi olan hemşehrimiz rahmetli Emin Vedat Bey’i bulup onunla yine vaktiyle Balıkesir’de adliye müddeiumumiliği yapmış olan ve kurtuluştan sonra Yüzellilikler’e dahil bulunan Giritli mutasarrıf Hüsnü Bey’i görmekle İzmir’e yakın olan o havalide teşkilat yapıldığı takdirde Balıkesir’den her suretle yardım edileceğini söylemeye, vaziyetin ne olduğunu anlamaya giderler. Onlar mutasarrıfın yanında iken, Manisa mutasarrafı ziyarete gelir, şu mealde beyanatta bulunur: “İstediğiniz kuvveti şimdilik İzmir’den gönderemiyorlar. Bir hafta içinde yeni Efzun kuvvetleri gelecektir. Onlar geldiğinde gönderecekler.

 

Bu vaziyet karşısında ümidi kırılan Hulusi Bey, Belediye Reisi ve diğer zevat ile temastan meyusen istasyona gelir. Kendisinin de Manisa İstasyonu’ndaki Fransız kuvvetleri tarafından tevkif edileceğini öğrenerek gizlice Balıkesir’e döner.

 

Bunu mütalaa ve münakaşa eden heyetimiz Ayvalık’ın da işgali varid olduğunu ve bunun karşısında ya milli silahlı bir müdafaa, yahut hükümetin bu yolda tedabirine müzaheret şıklarından birinin iltizamı zaruri olduğunu, Balıkesir’in de işgali varid olduğunu tespit etti.

 

Hulusi Zarbalı, Balıkesir’e dönünce, gelişinden arkadaşlarını haberdar ederek, evine gelmelerini rica etti.

 

Bu suretle ikinci gizli toplantı Hulusi Zarbalı Bey’in evinde yapılmış oldu. Hulusi Bey arkadaşlarına müşahedatını uzun uzadıya anlattı ve Kazım Bey’le konuşmasını da tafsilen bildirdi. Zarbalı’nın evinde iç odalardan birinde hemen sabaha kadar devam eden bu toplantının en mühim kararı şu oldu:

 

Böyle mahdut arkadaşlarla toplanıp verilen kararların kitle tarafından kabul olunması ve kitleye kabul ettirilmesi hayli güçtür. Bu itibarla büyük ölçüde memleketin ileri gelenlerinden mürekkep ve hatta bütün halkı içine alabilecek bir toplantının yapılması zaruridir. Bu suretle verilecek kararların halka mal edilmesi, geniş ölçüde müzaheret temin olunması ve aynı zamanda bu suretle hareket edildiği takdirde tatbikatta başarı sağlanacağından, yarın, ikindi namazından sonra Alaca Mescid'de umumi bir toplantı yapılmasına ve keyfiyetin el altından bütün halka ilan olunmasına ittifakla karar verildi.

 

Aynı zamanda bu toplantıda Mevlid-i şerif de okunacaktı.

 

 

Alaca Mescid'deki Toplantı

 

 

Daha ikindi namazından evvel Alaca Mescid tamamen dolmuş bulunuyordu. Konuşulacak mevzuunun ehemmiyeti, o günkü durumun ağırlığı, toplantı mahallinin bir mescid oluşu, cemaat üzerinde manevi bir tesir yaratıyordu.

 

Namazdan sonra Malmüdürü-zade Mehmed Efendi'nin okumaya başladığı Mevlid-i Şerif'i cemaat derin bir vecd içinde dinledi. Akşam olmaya başlamıştı. Mevlid-i müteakip, "ey cemaat-i müslimin" diyerek söze başladım ve durumu hülasa ederek yurttaşları mütalealarının beyanına davet ettim. Uzun konuşmalardan sonra kırk kişilik bir heyetin seçilmesine karar verilerek bu heyet seçildi.

 

Cemaat dağıldı. Bu kırk kişiden yedisi İstanbul'a dördü Edremit, Ayvalık mıntıkasına giderek vaziyeti incelediler ve avdet ederek yapılan umumi toplantıda düşmana karşı silahla müdafaaya karar verdiler. Bu karar herkes tarafından kabul olundu.

 

Silahlı kuvvetlerin toplanmasına başlandı. Bu suretle Balıkesir'de Kuva-yi Milliye teşekkül etmiş oldu.

 

Seçilen kırk kişi şunlardır:

 

  1. Mehmed Vehbi (Bolak)

  2. Keçeci Hafız  Mehmed Efendi

  3. Hulusi Zarbalı Bey

  4. Hasan Basri Bey

  5. Kodanazzade Hacı Ahmed Efendi

  6. Melek-zade Hoca Efendi

  7. Nennici-zade Lütfü Abdullah Efendi

  8. Maarif Müdürü Sabri Bey

  9. Abdulgafur Hoca (Iştın)

  10. Naci Efendi

  11.  

  12.  

  13. İbrahim Bakır Efendi

  14. Kuyumcu-zade Ali Efendi

  15. Abdülaziz-zade Mecdi Efendi mahdumu Ahmed Nur Efendi

  16. Davavekili Said Bey

  17. Ocaki-zade Talat Bey

  18. Nüfus müdir-i sabıkı Hakkı Bey

  19. Marmara Nahiyesi Müdürü İsmail Hakkı Efendi

  20. Giridi-zade Muhittin Bey

  21. Ahmed Vehbi Bey (Çıkrıkçıoğlu)

  22. Gönenli Osman Bey

  23. Kunduracı Nuri Usta

  24. Dava vekili Süleyman Sadi Bey

  25. Laz Hacı Mustafa Efendi (Kangal)

  26. Hoca Asım Efendi

  27. Budak-zade Hafız İsmail Efendi (Melek-zade Hacı Hafız Mehmed Efendi)

  28. Hafız Eminüddin Efendi (Çeliköz)

  29. Hafız Haydar Efendi

  30. Muzaffer Efendi

  31. Binbaşı mütekaidi Ahmed Bey

  32. Mütekaid Alaybeyi Rıza Bey

  33. Kadı-zade Mustafa Efendi (Hoca Süleyman Vehbi Efendi)

  34. Yürük İbrahim Efendi

  35. Keşkek-zade Hacı Eşref Efendi

  36. Yırcalı-zade Şükrü Efendi

  37. Basrıbey-zade Şevki Bey

  38. Somalı Hacı Hafız Efendi

  39. Arnavut Rasim Bey

  40. Hacı Kamil Efendi

 

Bu kırk kişinin hepsi o gün için iyi adam olmakla beraber müdafaanın aleyhtarları vardı. Bunlar hariçte bulunup tezvirat yapmamaları için de Heyete alınmışlardı. Nitekim bunlardan bir kısmı devam etmediğinden yerlerine isimleri hizasındaki zatlar getirildi. Hatta içlerinde sonradan Yüzellilikler'e katılanlar da vardır.

 

Ben bu zatların hal tercümelerini pek kısa da olsa yazmanın uzun süreceğini göz önünde tutarak hemşehrilerimin malumatına bıraktım.

 

20 Mayıs 1919'da bu kırk kişilik heyet toplanarak müzakerede bulundu. Hükümet-i merkeziye'den muavenet ve müzaheret istemek üzere bir heyetin İstanbul'a, Ayvalık vaziyeti karışıklığına binaen sahil kazalar ile birlik harekatı temin etmek üzere bir heyetin Edremit ve havalisine gönderilmesi ve merkezde de bir heyetin teşkilat ve istihzarata takarrür etti.

 

Bu heyetler intihap edildi. Fakat intihap edilen zevat ya icabet etmediği, yahut icabet etmediği, yahut mazur olduğu anlaşılarak İstanbul'a:

 

  1. Müftü Abdullah Efendi

  2. Belediye Reisi Keçeci Hafız Mehmed Emin Efendi

  3. Müddeiumumi Mahmud ve Celalettin Bey

  4. Ahmed Nur Bey'lerle isimlerinn şimdi hatırlayamadığım bir iki daha ayrıldı. Onlar İstanbul'a hareket ettiler. Sadrazam Ferit Paşa ve Dahiliye Nazırı Ali Kemal Bey ile görüşüceklerdi.

 

 

Edremit havalisine:

 

Mebus Mehmed Vehbi Bey

Abdulgafur Efendi Hocamız

Abdüsselam-zade Cemil Bey

 

Bigadiç nahiye müdürlüğünden mütekaid Mümtaz Bey ayrıldı. Elimizde Balıkesir mutasarrıfı Hilmi Bey'in belediye dairesinde kırmızı mürekkeple yazılmış beyannamesi okunacaktı.

 

Merkezdeki heyet de şu zevattan ibaret idi.

 

Reis Mehmed Vehbi Bey

Reis Vekili Kocabıyıkzade Mehmed Efendi

Aza Siverek Mebusu Vehbi Bey

Aza Ahmed Vehbi Bey (Çıkrıkçıoğlu)

Aza Davavekili Bakır Efendi

Aza Ahmed Nur Bey

Aza Cemil Efendi

Aza Gönenli Osman Bey

 

21 Mayıs 1919 günü Heyeti Merkeziyye içtimaında "intihap edilen heyetlerin bir an evvel hareketi, sahilden muhaceretin meninin temini, her ihtimale karşı Cemaat-i İslamiyye teşkilatının yapılması, ruh-i meseleden yalnız Müftü Efendi malumattar olarak Ramazan münasebetiyle köylere giden vaizlere zaman-ı saadette ve hulefa-i raşidin devrindeki hayat-ı içtimaiyye telkin edilecek, Müslümanların müttehit oldukları zaman en büyük mevkilere çıktıkları, anasır-ı saire ile iyi geçinmek lazimeden olduğu anlatılacak, bu suretle Cemaat-i İslamiyye teşkilatı mevzuu temin edilerek icabında hemen milli bir ordu teşkilinin esasları ihzar edilmiş olacağı" görüşülmüştü.

 

Heyet-i Merkezziye rehberliğine Ahmed Vehbi ve Ahmed Nur Bey'ler seçilerek, telgrafhane ve jandarmalarla temas edip lazım gelen malumatı Heyet-i Merkezziye Reisi'ne bildirmeleri ve Hükümet'le temasında Heyet-i Merkeziyye Reisi Vehbi Bey'le, Siverek Mebusu Vehbi Bey tarafından yapılmasından karar verilmiştir.

 

Şu kararlar gözden geçirilince bugün için belki gülünç görülecek noktalar bulunabilir. Düşünülmeli ki, memleketin hemen her tarafı düşman devlet mümessilleriyle dolmuş, ordu inhilal etmiş, beceriksiz itilaf cemiyeti hükümeti harici  düşmanı düşüneceğine dahilde "sen ittihatçı ve itilafçı, ihtikarcı" diye düşmanlar tarafına körüklenen ihtilafı artırmaktan başka bir iş görmemiş, halk da müttehit bir vaziyette ahvalin inkişafına itizar etmekte bulunmuştu.

 

Heyetimiz içinde bu kabil zatlar bulunmamakla beraber umumi ahvali  mütalaa ile alınabilecek tedbirleri düşünüyorduk. Bugün kız güzeli Türk Sancağı’nın serbestçe sallandığı müstakil bir vatanda yaşayanlar, o günü ne tasavvur, ne de ihata edebilirler. Hatta, küçümseyen küçük ruhlu insanlar bile bulunabilir.

 

İntihap edilen heyetlerin faaliyetlerinden ve neticelerinden bahsetmeyi biraz sonraya bırakalım da, burada biraz da heyet harici cereyan eden hadiselerden bahsedelim. Mütareke üzerine işbaşına gelen muhtelif itilaf hükümetleri her tarafta idare memurları arasında büyük ve şümullü tebdiller, aziller, tahviller meydana getirdi.

 

Meşrutiyet’in ikinci defa 1908’de ilanından beri Türk Vatanı’nın büyük dertlerinden biri de, memleketin münevver fakat ekseriyetle maişeti maaşına münhasır memurin sınıfı ile uğraşılması idi.

 

İdareyi tanzim, geniş salahiyet, sıkı ve hatır-gönül tanımaz bir teftiş ile makinenin işlemesini temin edecek yerde, vazifesindeki muvaffakiyyeti yahut muvaffafiyyetsizliğini aramadan şu veya bu partiye, yahut şu veya bu zata mensup olma bir meziyet veya kabahat sayılarak nice ehil ve muktedir memurlar kapı dışarı edilmiş, nice cimin karnında bir nokta kudretsizler de yükseklere çıkarılmış, birçok aileler perişan edilmiş, sonra da adl ü ihsan politikası namıyla yine vazifeye alınmıştır. Cumhuriyet’de bunun acı misalleri vardır.

 

Bugün de memurlarımızın kalbi ıztırablarının bu yolda olması inkara sığmayacak kadar belirlidir denilebilir.

 

İşte bu kabilden itilaf hükümetinin icraatı ile Edremit Kaykamı Köprülülü Hamdi, Burhaniye Kaymakamı Salim Özdemir, Balıkesir Müstakil Sancağı Mutasarrıfı Hacim Muhiddin vazifeden ayrılmışlardı.

 

Heyeti Vükela’da İtilaf Hürriyet Fırkası ricalinden Edincikli Vasfi Bey evkaf nazırı bulunuyordu.

 

Edremit’ten Burhaniye’ye vardık. Burhaniye’de mutasarrıfın beyannamesini okuduktan sonra gece hemen sabaha kadar Hamdi ve Salim Bey’lerle münakaşa yaptık. Genç ve ateşli vatanperverler bir kişi ile de olsa müdafaanın lüzumuna kaani bulunuyorlardı.

 

Biz de mutasarrıfın beyannamesindeki elbirlik bir hareketi iltizam ediyorduk. O sırada Burhaniye kaymakam vekili olan Kadı Efendi ise müdafaanın aleyhinde idi. Fikrine tarafta bulduğu, heyetimizden Cemil Efendi ile epey fiskos ettiler. Balıkesir’e avdette de Cemil Efendi’nin mutasarrıfa o yolda ayrıca izahat verdiğini hatırlıyorum. 26 Mayıs 1919’da biz Edremit havalisinden Balıkesir’e geldik, kırkbir kişilik heyeti toplayarak izahat verdik.

 

Biz Edremit havalisinde iken İstanbul’a giden heyetimizin faaliyetine geçelim: İstanbul’a gidenler not defterine göre;

 

Belediye Reisi Keçeci-zade Hafız Mehmed Emin Bey,

Abdülaziz Mecdi Efendi mahdumu Nur Bey,

Zarbalı Hulusi Bey,

Sındırgılı Kadı-zade Mustafa Bey,

Muhiddin Bey,

Müddeiumumi Mehmed ve Celalettin Bey idiler.

 

Bu heyet Sadrazam Damad Ferid Paşa tarafından kabul edilirler.

 

Sadrazam "Hükümet'in mütareke ahkamı ve mümessillerin kontolü dolayasıyla birşey yapmaya ve yardım etmeye kudreti olmadığını" söyler. Dahiliye Nazırı Ali Kemal Bey ise aynı ifadeyi tekrar etmekle beraber, "millet dilediğini yapabileceğini, buna Hükümet'in birşey diyemiyeceğini"de ilave eder.

 

Bunun üzerine heyet, Müddeiumumi Mahmud Celaleddin Bey'in kalemiyle bir mektup yazarlar. "Milletin kendi başına bırakıldığını, kararında serbest olduğunu" bildirirler. Biz de Edremit havalisinden avdet etmiştik. Alaca Mescid'in cemaat odasına kırkbir kişilik heyetten mevcud olanları topladık. bu toplantıda Kolordu Kumandanı Yusuf İzzet Paşa da hazır bulundu, 3 Haziran 1919 gecesi.

 

Evvelce mutassarrafın tensibi veçhile jandarmayı takviye etmek ve sahilleri jandarma vasıtasıyla muhafaza etmek takarrür etmişti. Doğrudan doğruya müdafaaya ve Ayvalık ve Bergama havalisine, milis kuvvetleriyle yardıma karar verildi.

 

Bu kararda hazır bulunanlar şu zatlardır, notu aynen yazıyorum:

 

  1. İsmail Efendi (sözcü),

  2. Kunduracı Nuri Usta,

  3. Beypazarlı Hafız Mehmed Efendi,

  4. Davavekili Saadeddin Efendi,

  5. İbrahim Bakır Efendi,

  6. Yırcalı-zade Şükrü Bey,

  7. Kocabıyık-zade Mehmed Efendi,

  8. Siverek Mebusu Vehbi Bey,

  9. Vehbi Bey (Karesi Mebusu),

  10. Nüfus Müdürü sabıkı Hakkı Bey,

  11. Abdulgafur Efendi (Iştın),

  12. Sabri Bey (Maarif Müdürü),

  13. Kazım Bey (Özalp Paşa),

  14. Abdüsselam-zade Cemil Efendi,

  15. Hoca Asım Efendi,

  16. Davavekili Sait Bey,

  17. Osman Bey (Gönenli),

  18. Davavekili Sadi Bey,

  19. Arnavut-zade Rasim Bey,

  20. Ahmed Vehbi Efendi,

  21. Reji Müdürü Nazmi Bey,

  22. Muzaffer Bey,

 

Bu heyet mıntıkai teşkilatın hemen yapılmasına karar verdi.

 

Yukarıda bilmünasebe Ayvalık'ta vaziyetin karışık, Rumların şımarık olduğunu yazmıştık. Ayvalık önünde Yunan zırhlılarının dolaşmaya başlaması, türlü şayiaların ortalığı doldurması dolayısıyla Mutasarrıf Hilmi Bey Ayvalık'a kadar gidip gelmiş, oradaki zayıf ruhlu kaymakama talimat vermiş, ve 173. Alay Kumandanı Ali Bey'le görüşmüştü. 27 Mayıs'ta Balıkesir'de Babiali ile makine başında görüşmüştü. O zamana Dahiliye Nazırı bulunan Ali Kemal Bey'e etraflı izahat veren Mutasarrıf Hilmi Bey halkın galeyanını ve müdafaa edeceklerini ileri sürerek müdafaa cihetini iltizam etmişti. Ali Kemal Bey'in resmen verdiği cevap şudur:

 

          Karesi Mutasarrıflığına

 

          Merkezden bir emr-i sarih ve İngilizlerden mukarreratına dayanan bir tebliği  kat-i olmadıkça asla Yunanlılar tarafından asker ihracına ve işgale müsaade edilmemesi ve iktiza ederse her türlü kuvvetlerle mukavemet olunması lazımdır.

 

                                                                                27 Mayıs 1335

                                                                                Dahiliye Nazırı Ali Kemal

 

Mutasarrıf Hilmi Bey'in Kırkkilise'ye tayin edilip Balıkesir'den ayrıldıktan sonra Babıali'ye verdiği raporda bu hadiselerin tafsilatı ve emrin sureti mevcuttur. Hatta Ali Kemal Bey'in itilaf devletleri  gözünden ve nazarından düşmesine bu emir sebep olduğu tahmin edilebilir.

 

Bu emri alan mutasarrıf Ayvalık'ta makine başında görüşüyor, o da kendisinin asker olduğunu, mafevkten emre tabi bulunduğu yolundaki cevabına tahriri müdafaa emri veriyor. 29 Mayıs 1919 (1335) sabahı da Ayvalık'ta silah patladı! 173. alay ile milis kuvvetleri ve civardaki köylerden gelen vatanperverler müdafaaya başladı. Bu vaziyet karşısında Balıkesir’de henüz mütereddit ve gizli hıyanet emelinde olanlar süküt etmiş, teşekkül eden cephelere yardıma koşulmuştu. Bu arada meydanı boş bulan Yunanlılar da mütemadiyen ilerlemiş, hatta Manisa ve Akhisar ve Bergama’yı (15 Haziran 1919) işgal etmişlerdi.

 

Manisa’nın işgalinden evvel birgün makine başıa mutasarrıfın gelmesini rica etmiştim. Tahrirat müdürü geldi. Kendisinden “mütareke hükümlerince Manisa’da 45 bin silahın, birçok topların ve hayvanların depo edilmekte olduğunu işitiyoruz. Düşman da bir taraftan ilerliyor. Bunlar düşman elinde kalmaktan ise hayvan ve silahların el altından halkımızın eline geçmesine çalışılmasını veya yapacağımız müdafaada halkın elinde bulunmasını” rica ettim. Hiçbir cevap vermeden bıraktı gitti.

 

Sırası gelmişken, ikidebir ve belki o günlerde hemen hergün makine başında İstanbul, Bursa sair yerlerle görüşmemizin nasıl mümkün olduğunu anlatayım:

 

O zaman Balıkesir’de telgrafhanede dört -beş muhabere memuru ile bir posta memuru, bir de Posta ve Telgraf Müdürü Yusuf Bey vardı.

 

Zaif vücutlu, kavi imanlı, mücessem bir hamiyyet timsali olan Yusuf Bey adeta telgrafhaneyi Kuva-yi Milliye emrine amade kılmıştı. Bunun için icabettikçe makine başına gider, mülhakatla makine başında ve icabederse gizli bir odaya koyduğu telefonla görüşürdük. Hatta Anzavur harekatında Anzavur’un Bandırma’dan Karacabey, Kemal Paşa ile telefonla görüştüklerini Çerkeşce bilen bir çocuk vasıtasıyla gizlice dinletir ve bizi haberdar ederdi. Merhum, Balıkesir’in sukütu üzerine bizzat silahı omuza alarak İnegöl Cephesi’nde aylarca bizim Heyet-i Merkeziyye efradına uç müfreze kumandanlığı Hilmi Bey vardır.

 

Bu arada Bursa Valisi meşhur itilafçı Gümülcineli İsmail Hakkı Bey’le görüştük, o da yardım vaad etmişti.

 

Ancak Türk milletinin hareket geçmesi üzerine itilaf hükümetleri de harekete geçmiş olacak ki, Babiali bir şifre ile bütün vilayetlere, “İşgale mukavemet edilmemesi, yalnız işgal edilen mıntakaların bildirilmesi” mealinde utandırıcı bir emir verince, hamiyyeti henüz mutasallib olamayan, yahut zayıflamış olan memurlar, Kuva-yi Milliye’den yüz çevirmiş, hatta elinden gelenler muhalefete kalkışmıştır. İşte İsmail Hakkı Bey de bunlardandır. Bu sırada bizim Mutasarrıf Hilmi Bey’in Balıkesir’den başka yere tahvili de bir mesele oldu.

 

Ayvalık’ta fiilen müsademe başlaması üzerine itilaf hükümetlerinin tazyikiyle olacak ki Hilmi Bey başka bir mahalle tahvil edilmişti.

 

Bunu haber alan Kuva-yi Milliyeci halk başlarında merhum Zürra Mehmed Efendi ve Okçukara Mahallesi İmamı merhum Hafız Edhem Efendi olduğu halde bana müracaat ettiler. “Makine başında Dahiliye Nazırı ile görüşmemizi ve Mutasarrıf Hilmi Bey’i halkın bırakmayacağını anlatmamı” söylediler. Büyük bir halk topluluğu ile makine başına gittik. İstanbul’dan Dahiliye Nazırını istedik. Heyet-i Vükela içtima halinde bulunduğundan, o zaman hangi nezarette olacağını şimdi hatırlayamadığım meşhur Ferid Bey geldi.

 

Bu zat Birinci Büyük Millet Meclisi Heyet-i Vekilesi’nde ilk maliye vekili ve kendi tarafından verilen “bahtiyar bütçe” namiyle yadedilen bütçenin nazımıdır. Kendisine vaziyeti anlattım. Memleketin böyle felaketli anında bütün memleketin sevdiği ve etrafında toplandığı muvaffak bir idare amirinin tahvili doğru olmadığını, bırakılmasını rica ettik. Heyet-i Vükela’ya gidip geldi, muvafakat etti, ifa olundu. Mhaza beş-on gün sonra yine Kırkkilise mutasarrıflığına tahvil ettiler. O vakit gerek Hilmi Bey, gerek refikası hanım gitmekte ısrar ettiklerinden biz de müracaattan vazgeçtik. Bu arada teşkilata başlanılmış ve Parti Pehlivan ile otuz kişi, aylık otuzar maaşla birinci müfreze olarak Bergama üzerine gönderilmişti.

 

Parti pehlivan deyince, bir-iki sene evvel Manisa’da rahmet-i Rahman’a kavuşan Battal Gazi Destanı’nın canlı timsali hatıra gelir.

Heyet azasından Avukat Süleyman Sadi Bey’in delaletiyle bir Ramazan gecesi, yıkılan Belediye Dairesi’nde Heyetimize takdim edilen merhum, şeklen Kurtdereli Mehmed pehlivan büyüklüğünde ve cesameti nisbetinde imanlı ve Rumeli’de Bulgar ve Yunan çeteleriyle pekçok müsademede bulunmuş, bu uğurda bir gözünü kaybetmiş hamiyyetli, kahraman bir Türk idi. İşgal sırasında Demirci Kaymakamı İbrahim Edhem Bey’in idaresinde Dursunbey, Sındırgı, Bigadiç havalisinde diğer müfrezelerle beraber iki sene üç ay Yunanlıların bir fırka askerini meşgul etmiş ve cevelan ettikleri mıntıkanın işgaline baskınlarla mani olmuşlardır.

 

Bu harekat İbrahim Edhem Bey’in hatıratında tafsilatiyle yazılıdır. Büyük Millet Meclisi kütüphanesine vasıtamla tevdi edilmiştir.

 

7 Haziran Erkan-ı Harbiye Mektebi’nde tahsilde bulunan Yüzbaşı Kemal Bey mektebi bırakıp müdafaa için memleketine koşmuş, Belediye’de Heyetle mülakatımda Soma Cephesi kumandasını kabul etmişti. Biz ise askeri teşkilat işinde müşkülata uğramakta idik. Heyetimiz meyanında bulunan bir emekli binbaşıya teşkilata delalet etmesini rica ettiğim zaman “başıbozukla iş görülemiyeceğini” söyliyerek bir daha da göze görünmemişti.

Kaynak: Mehmed Vehbi Bolak, Kuva-yi Milliye Hareketi Nasıl Doğdu? Nasıl Büyüdü ve Kuva-yi Milliyeciler Nasıl Çalıştı? - 14 - 23 Nisan 1950 tarihlerinde Balıkesir Postası gazetesinde yayınlanan hatıratından, Milli Mücadele'de Balıkesir - 3-4 Mayıs 1986 günleri Balıkesir Ticaret Odası salonunda yapılan "Milli Mücadele'de Balıkesir" Panelin tebliğ metinleridir, sayfa : 157'den 177'e kadar

bottom of page